İlişkiler? Sağlıklı İlişki? Çift-Aile Terapisi?

• İlişki denilince ne anlamalıyız?
Bir alışveriş sürecidir, özel, belirli bir bağlamda, kişiler arası oluşan, duygu, düşünce, davranışlar ile şekillenen mesajların iletimi ile arzu, istek ve ihtiyaçlara cevap bulmaya yöneliktir. İletişim, bilgi, güç ve duygu içerir. İlişki, anlık belirlenir, kişilerin çevreye ve duruma göre pozisyon almaları ve rollere sahip olmaları vardır. Kişiler arası eylemsellik-etkileşim sonucu patern dediğimiz etkileşim kalıpları (desenleri) oluşur.

• İlişkinin çeşitleri var mıdır?
Simetrik, tamamlayıcı, paralel, paradoks ilişki. Bunlardan en çok sıkıntılı olan paradoksal ilişkidir. Örn; bana çiçek getir, çiçek gelir, ben dediğim için getirdin olur, getirmezse dediğim halde getirmedi olur bu ilişkiyi açmaza sokar. İki tarafı da memnun etmeyecek tarz ilişki şeklidir.

• Bu ilişki çeşitlerinden hangisi daha sağlıklıdır?
Paralel ilişki çeşidi daha sağlıklıdır diyebiliriz. Bazen rekabet bazen tamamlayıcılık içerir.

• İlişki mesafesi nedir?
İlişkinin bir mesafesi vardır yani ilişkinin yakınlık derecesini belirler. Samimi (özel), kişisel (arkadaşlık), sosyal, genel mesafe (topluluğa konuşmada) olarak değerlendirilir. Yakın ilişkiler bozulduğunda bu dışarıdan da anlaşılabilir mesela çiftlerde araları kötü ise birbirinden uzak dururlar yan yana durmayı tercih etmezler.

• İlişkide iletişimin yolları nelerdir?
Sözel ve sözel olmayan olarak ikiye ayırabiliriz. Sözel olan; duygu ve düşüncelerin dile getirilmesi, sözel olmayan ise; beden dili kullanımıdır.
İletişim dışı iletişim dediğimiz mesajların ; ses tonu-ritmi, jest-mimikler ,kişinin duruşu, hareketlerin iletimidir.

• Sağlıklı ilişki nasıl olmalı? Çiftler birbirleriyle iletişim kurarken nelere dikkat etmelidir?
İlişki içindeki kişiler, birbirlerine karşı güvenli tutum sergilemelidirler. Bunun sağlanması için de karşılıklı açık, net, anlaşılabilir söylemlerde bulunmak önemlidir.

• İlişkilerde hangi hataları yapıyoruz?
Sessizlik, çok seslilik, şüphe ile araştırmacılık, kendini bilerek farklı yansıtmaya çalışma çabası, –mış gibi yapma… gibi güven sarsıcı tutumlardan uzak durmak yerinde olacaktır.

• Aldatma, sadakatsizlik gibi durumlarda tekrar güveni sağlamak nasıl olur?
Aldatma, sadakatsizlik gibi daha yaralayıcı olabilen unsurlar bile, aslında, birbirini dinleyen-anlamaya çalışan açık ilişkilerde, yine karşılıklı güvenli tutum sayesinde bilinenin aksine, azımsanmayacak düzeyde sorun olmaktan çıkar, çözülebilir bir hal alabilir. Burada güven ilişkisinin niteliği önemlidir. Kişilerin olaylara nerden ve nasıl baktığına, bakış açısının kendince değiştirilebilir olup olmadığına, kişinin değer yargılarına, isteklerine… göre de farklılaşabilir.

• Sağlıklı ilişkide kişilerin özgürlükleri nasıl olmalıdır?
İlişki içindekilerin bireyselliği, sınırları, bu sınırlara saygının korunması ve gösterilmesi önemlidir. “Ben bunu istiyorum böyle olacak” ya da “sen şunu yaparsan ben de bunu yaparım” ya da “diğerinin yerine düşünme-konuşma-karar verme” ilişkiden çok yaptırım belirten sözde sözleşme olarak kalır. Kişilerin gerçek ihtiyaçlarını, hissettiklerini, yapabilirliklerini içermez. Bunlar kendiliğinden olabiliyorsa ilişki idealdir, bunun sağlanmasında da kişisel sınırlara saygının korunması büyük rol oynar.

• Çocukların sağlıklı bir ilişkideki yeri ne olmalıdır?
Kişilerin çocuklarının da katıldığı ilişkilerde, anne-baba görevini üstlenenlerin, çocuklarla ilgili ortak kararlar alıp uygulamaları, yaşının el verdiği ölçüde kararlara çocukları da katabilmeleri önemlidir. Çocukların kendilerinin önemsendiğini, dinlendiğini bilmesi, yeri geldiğinde takdir edilerek cesaretlendirilmesi, onların gelişimi ve ilişkilere uyum açısından büyük önem taşır.

• Ayrılık ilişkilerinde çocuklara nasıl davranılmalıdır?
Ayrılık ilişkilerinde bile, anne-baba rolündeki kişilerin, birbiri hakkında gizli ya da açık şekilde, kötü-yanlış söylemlerde bulunması, çocukların özgüven, kişilik yapısının şekillenmesi, ruhsal durumunda, o anda veya ileriki yaşamında zararlara neden olabilir.

• Çift –Aile terapisi nedir?
Bizim disfonksiyonel yani işlevsel olmayan-çalışmayan belirtiler dediğimiz, danışanların da ilişkinin yapısını, gidişatını, dengesini bozan her türlü sorun ve sorunları, o çift ya da aile için çalışır şekle, fonksiyonel hale getirmeye çalışmaktır.

• Terapide ne amaçlarız?
Bunun için de öncelikle kişilerin yapısını ve onların ilişkilerinin yapısını, tutum ve davranışlarını, duygu düşünceleri gibi o çifti ya da aileyi tanımak- anlamak sonrasında bozulan ilişkinin yeniden yapılanmasını sağlamak, onarmak, kişilere uygun çalışır duruma getirmek amacımız.

• Tedavi nasıl sağlanıyor?
Bazen sadece problemi çözmek yeterli olurken, bazen kişilerin farklılaşmalarını-olgunlaşmalarını sağlamak, bazen duygusal tepkisellikte azalmayı sağlamak, bazen ilişkinin sınırları-kurallarının şekillendirilmesini, hiyerarşinin düzenlenmesini sağlamak, mesafe-kopuklukları tamir etmek , bazen daha uyumlu alternatif ilişki kalıplarını harekete geçirmeyi amaçlarız.

• Genellikle terapiye gelenlerin amacı nedir?
Bazen aslında çoğunlukla danışanlar, ilişkilerindeki sorunun karşısındakinden kaynaklandığını düşünür ve haklı olduğunu göstermeyi amaçlar. “Sorun sendeymiş işte bende değilmiş” gibi suçlamalarda bulunurlar. Fakat kendilerine göre haklı olsalar bile bunu göstermenin , ilişkiyi onarmalarında bir faydası olmayacaktır,

• Çiftler hangi noktada terapiye başvurmalıdırlar?
Önemli olan sorunun iki kişinin ilişkisinin sorunu olduğunu kabul etmeleri, çözüme ve değişime istekli oldukları noktada başvurmalıdırlar.

• Kimler çift-aile terapisine başvurabilir?
Çift- aile terapisi denilince akla ilk önce evli çiftler geliyor, bunun dışında partneri olup ilişki sorunu yaşayanlar da başvurabilirler. Evlilik öncesi sorunlar görmezden gelindiğinde evlilik sonrası daha büyük sorunlar olarak karşılarına çıkıyor.

• Çift- aile terapisine başvuranlarda en sık gördüğünüz sorunlar neler oluyor?
Çocuklu ailelerde çocuk yetiştirmede karşılaşılan ya da çocukların ebeveynleriyle olan ilişki sorunları, büyük aile bireyleriyle yaşanan sorunlar (ki bizim ülkemizde sık görülüyor kayınvalide-gelin sorunları), ayrılık, boşanma, aldatma, sosyal medyanın ilişkideki yol açtığı sorunlar sık olarak karşımıza gelmektedir.

• Çocuklarımızla iletişim kurarken hangi sözcüklerden ve üsluptan kaçınmalıyız?
Emir ve tabi ki şiddet içeren söylemlerden kaçınmalıyız. Çocuklar ebeveynlerini taklit ederek öğrendiklerinden, çocuklara söylenenlerin önce ebeveynler tarafından doğru yapılması gerekmektedir. Açıklayıcı şekilde, neyi, neden, niçin ve nasıl yapması gerektiği, yanlış tutumların sonuçları da aynı şekilde anlatılmalıdır.

• Çocuğumuza arkadaş gibi mi ebeveyn gibi mi yaklaşmalıyız? Çocukların yaş seviyesine inerek konuşma doğru mudur?
Ebeveynleri olarak yaklaşmak doğru olacaktır. Otorite ebeynlerde olmalıdır. Arkadaş olurlarsa bu otorite sağlanmaz. Aynı yaştaymış gibi konuşmanın bir getirisi olmayacaktır. Aksine çocuğun dili düzgün kullanımı ancak kelimenin düzgün seslendirilmesiyle mümkündür.

TV8-INT “EBRU DESTAN İLE ŞEHİRDE GÜNDEM”

CİNSELLİK?  CİNSEL TERAPİLER?

1-Cinsellik neden konuşulmayan konudur?

Toplumumuz bazı diğer toplumlara kıyasla daha kapalı, muhafazakar bir toplum olduğu için cinselliğin konuşulması, eğitimi ya da bilgilenme her zaman zor olmuştur. Halbuki sıradan değerler gibi öğretilse, eğitilse ve bu kadar kötü anlam yüklenmese, ahlak açısından da sorun olmaktan çıkacaktır. Ya da şöyle söyleyeyim cinsellikle ilgili konuşmak “ahlaksızlık” olmayacaktır. Belki de cinselliğin konuşulamamasının asıl nedeni, inançlar veya ahlak değil de zaten gerçekten bilinmiyor olmasıdır. Bilinmeyen şeyden korkulur, daha da konuşulmaz hale gelir ve yanlış uygulamalar ile daha da perçinlenir bu korku, kişileri cinsellikten daha da uzaklaştırır bu durum.

2- Cinselliğin hayatımızdaki rolü nedir?

Cinsellik açısından doyum sağlamak kişinin ihtiyaçlarından biridir, yemek yemek gibi, su içmek gibi, hava gibi belki bunlar gibi, olmazsa, ölmez kişi fakat cinsel hayatı yolunda olursa  hayatının her alanına katkısı olumlu olacağı için hayatı daha zevkli , rahat, huzurlu ve sağlıklı olacaktır.

Vücudumuz ve ruhsal sağlığımız bir bütün şeklinde işler. Fiziksel bir olay olduğunda ruhsal etkileri, ruhsal bir olay olduğunda fiziksel etkileri mutlaka ki olacaktır. Bu bütünü korumak için sağlıklı beslenmeden tutun da, spora, cinsel hayata kadar hatta sosyal ortamlarımıza kadar sağlıklı olmak gerekir.

Vücudumuzdaki her yapının, organın, hücrenin vs bir görevi işlevi vardır, gözümüz, kolumuz, başımız, karaciğerimiz  rahatsızlandığında nasıl endişeleniyorsak ve gereğini yerine getiriyorsak, cinsellik ve cinsel organlarımızla ilgili tutumumuzda öyle olmalıdır. Böyle düşünmemiz daha sağlıklı ve yerinde olacaktır.

3- Cinsel sorunlar yaşandığında,  ne zaman psikiyatriye başvurulmalıdır?

Hayatının bir döneminde, her 3 kişiden 1’i, herhangi bir cinsel sorun yaşamaktadır. Her cinsel sorun tabi ki hemen psikiyatrik tedavi gerektirir olmayabilir. Diğer psikiyatrik rahatsızlıklar gibi uzun süreli, hayatınızda aksamaya yol açan , kendi çabalarınızla baş edemediğiniz düzeyde cinsel sorunlarınız olduğunda psikiyatriste başvurmalısınız. Cinsel sorunlar olduğunda partnerler arası ilişki sorunları, anlaşmazlıklar, tahammülsüzlükler, tartışmalar olabilmektedir, tedavi ile çiftlerin ilişkilerine de olumlu katkı sağlanmaktadır.

4-Tedavi gerektiren cinsel rahatsızlıklar nelerdir? Kadınlarda ve erkeklerde en sık hangileri görülür?

Cinsel isteksizlik, vaginismus, orgazm bozuklukları, sertleşme sorunları, erken boşalma cinsel işlev bozukluklarıdır. Kadınlarda en sık cinsel işlev bozukluğu; cinsel isteksizlikken, erkeklerde en sık erken boşalma görülüyor.

Pratikte, kadınlarda cinsel isteksizlik  daha sık görülmesine rağmen, psikiyatriye başvuruda karşımıza daha çok vaginismuslu kadınlar gelir. Bunun nedeni, kadınların cinsel isteksizliğe daha toleranslı yaklaşabilmesi, tek tarafın(kadının) daha çok etkilenmesi ya da çevresel sorunlara göre dönem dönem olup geçmesi olabilir. Fakat vaginismus olduğunda, her iki partner için de daha dayanılmaz ve sıkıntı verici olmaktadır . Bazen aile büyüklerinin bile müdahalesi olabilmektedir (tabi bu olmaması gereken bir durumdur), sıkıntının boyutu ayrılıklara veya şiddete varabilmektedir.

Vaginismus (vajinadaki kasların istemsiz kasılması sonucu cinsel birleşme olamaması), her 10 kadından 1’inde görülüyor. Bu da yine azımsanmayacak bir orandır.

Erkeklerde ise en sık erken boşalma görülmekle birlikte ki, her 10 erkekten 2-3’ünde görülüyor, pratikte , çoğunlukla partneri sıkıntı yaşadığında sorun haline gelmekte ve psikiyatriye başvurmaktadırlar. Fakat erkekte sertleşme problemi olduğunda daha yoğun bir endişe ile, daha hızlı olarak psikiyatriye başvurabilmektedirler.

Yani buradan şunu anlıyoruz, cinsel isteksizlik, orgazm olamama, geç boşalmadan ziyade kadınlarda vaginismus ve erkeklerde erektil disfonksiyon(sertleşme olamaması) cinsel birleşmeyi direkt etkilediği için daha çok stres ve endişe yaratıyor ve daha büyük bir sorun olarak görülüyor, diğerleri partnerlerin birinin yaşadığı diğerinin de etkilenmesine rağmen daha tolere edilebilen, geçiştirilebilen bir sorun olabiliyor.

5-Cinsel terapi nedir, terapilerde ne yapılır?

Öncelikle cinsel terapiye kişiler, cinsel partnerleri ile alınır. Çift terapisidir aslında. Çok özel bazı durumlarda tek, partnersiz de terapiye alınabilir fakat terapinin sonunda çift terapisi gibi sonuçlar alınmayabilir, çünkü cinsel birliktelik iki kişinin de katılımı ile gerçekleştiği için ikisinin de ortak sorunu olmalıdır ve tedavi de beraber yapılmalıdır.

Terapide bütün psikiyatrik rahatsızlıklar gibi öncelikle, kişilerin ve cinsel sorunun hikayesi öğrenilir ve yine öncelikle bu sorunun gelip geçici bir sorun mu, cinsel işlev bozukluğu mu olup olmadığı ayırt edilir. Bunu yaparken herhangi bir fiziksel hastalığa bağlı olup olmadığı sorgulanır ve araştırılır, gerekli tetkikler yapılıp, fiziksel bir hastalığa bağlı olmadığı anlaşıldığında partner ile birlikte terapiye alınabilirler.

Çiftin sorununun tanımı, neden olabileceği, çözüm yolları ve terapi süreciyle ilgili bilgilendirme yapılır. Çift anlatılan terapi sürecine uyum sağlayabileceklerini düşünüp , terapiye başlamak isterlerse sözel bir anlaşma yapılmış kabul edilir ve terapiye başlanabilir.

Cinsel terapiler, kuralları ve sınırları olan, kişilerin bunları kabul etmesi ve uymasını gerektiren terapilerdir. Baştan çiftlerin bu konuda kendi aralarında ya da çevresel uyuşmazlıkları varsa terapiye alınmazlar.

Terapiye alınan çift ile cinsellik hakkında konuşulur, cinsel bilgilendirme, hatta fizyolojik ve anatomik bilgilendirmeler mutlaka yapılmalıdır. İlk önce cinsellik, cinsel organlar ve işlevleri kişilerin eğitim seviyesi ne olursa olsun, sanki hiç bilinmiyormuş gibi baştan tanıtılır, anlatılır. Cinsellikle ilgili doğru bilgilerin edinilmesi, korkulan ya da yanlış bilinen düşünceleri-inanıları (cinsel mitler diyoruz bunlara) değiştirebileceğinden, birçok cinsel sorun, bazen terapinin daha bu ilk aşamasında bile çözülebilmektedir.

Bu kısımdan sonra cinsel işlev bozukluğunun çeşidine göre,  aşama aşama bazı ödevler verilir çifte ve bu ödevlerin değerlendirilmeleri bir sonraki seansta yapılır, araya giren sorunlar, güçlükler, kolaylıklar konuşulur, çözüm yolları bulunur, bu aşamaları tamamladığında cinsel işlev bozukluğu tedavi olmuş olur.

6- Cinsel terapiler ne kadar sürer, kimler tarafından yapılmalıdır?

Cinsel terapi süreci 2-4 ay, 6-10 seans, haftalık ya da 10 günde bir olan görüşmeler şeklinde olur. Tedavinin süresi kişilerin cinsel sorunlarına ve ödevlerine verdiği önem ve titizlikle azalabilir de artabilir de. Süre, çiftin terapiye istekli, uyumlu ve gayretli olmasıyla çok kısalabilir. Cinsel terapiyi, sadece psikiyatrist veya psikolog olması yetmez, cinsel terapi konusunda uzman, eğitimi ve yetkinliği  olan psikiyatrist ya da psikologlar yapmalıdır.

7- Cinsel işlev bozuklukları ilaçlarla ya da başka yöntemlerle tedavi edilebilir mi?

Cinsel terapilerde psikiyatrik ilaçlar tercih edilmez, belki nadir ve özel durumlarda terapiye kısa süreli eklenebilir. Fiziksel bir rahatsızlığa bağlı değil ise (ki zaten o zaman terapiye alıyoruz çiftleri) ameliyat ya da girişimsel herhangi bir işlem kesinlikle önerilmez. Bazen psikiyatrik bir rahatsızlık olduğu halde fiziksel çözümler uygulanmakta ve bu kişi için dönülmesi zor hem fiziksel hem psikolojik travmalara neden olabilmektedir. Danışanlar bu konuda çok dikkatli olmalıdırlar. Terapi açısından da, cinsel terapi konusunda eğitimi ve yetkinliği  olan psikiyatrist ya da psikologlara başvurmaları gerekir.

PSİKİYATRİ NEDİR?- SORU/CEVAP

  • Biraz kendinizden bahseder misiniz?

1980 Sakarya doğumluyum. Üniversiteyi Trakya üniversitesi Tıp fakültesinde okuyarak tıp doktoru ünvanını aldım. Hemen ardından psikiyatri uzmanlık ihtisasımı Prof.Dr. Mazhar Osman Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde o zamanlar özellikle  Raşit Tahsin Duygudurum Merkezinin bağlı olduğu 5. Psikiyatri kliniğinde tamamladım. Uzmanlık tezimi de kliniğimle alakalı olarak “bipolar  I bozukluk hızlı ve karma döngülü seyrin ortaya çıkışında çocukluk çağı travmasının rolü ve yaşam kalitesi üzerine etkisi” konusunda yaptım ve 2009 yılında psikiyatri uzmanı ünvanını aldım. Mecburi Hizmetimi Karabük Üniversitesi Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladım. Üç yıl Karabük’te ve Safranbolu’da psikiyatri uzmanı olarak görev yaptıktan sonra, İstanbul’da bir devlet hastanesinde sonrasında bir vakıf üniversitesinde toplam dört buçuk yıl psikiyatri uzmanı olarak çalışma hayatım sürdü. 2018 Eylül ayında İstanbul Fulya/Şişli’de bulunan, Fundamental Psikiyatri-Psikoterapi kliniğimin açılışını yaparak, danışanlarıma kendi özel muayenehanemde hizmet vermeye başladım. Psikiyatrist olarak bütün psikiyatriyi ilgilendiren rahatsızlıkların ve bireysel psikoterapinin  yanında, ayrıca sertifikalı eğitimlerini de aldığım, özel ilgi alanlarım olan cinsel terapi ve aile terapisi yaparak danışanlarıma hizmet vermeye devam ediyorum. Danışanların terapisinde bilişsel davranışçı terapi, dinamik yönelimli psikoterapiden daha çok yararlanıyorum. Türk Tabipler birliği, Türkiye psikiyatri Derneği, Cinsel Eğitim ve Araştırma Derneği üyeliklerim bulunmaktadır.

  • Psikiyatrist-Psikolog farkı nedir?

Psikiyatrist hekimdir, tıp fakültesi bitirdikten sonra uzman doktor olmak istiyorsa kişi, tıpta uzmanlık sınavı denilen bir sınava girer bunun sonucunda aynı üniversiteye giriş sınavındaki gibi bölüm yazar, dahiliye, psikiyatri, genel cerrahi, çocuk hastalıkları..vs nereyi kazanırsa o kazandığı eğitim araştırma veya üniversitede uzmanlık eğitimine başlar, başladığı andan itibaren adı asistan doktor olur, 4 veya 5 yıl bölümüne göre değişen uzmanlık eğitimini bitirip, tez çalışmasıyla birlikte uzmanlık sınavına girer ve sınavı başarıyla geçerse, hangi bölümde ise o bölümün uzman doktoru olur.

Psikolog ise üniversitelerin fen edebiyat fakültesinin psikoloji bölümünde eğitimini tamamlar. Yüksek lisans yapmak isterse klinik psikoloji, gelişim psikolojisi, sağlık psikolojisi, adli psikoloji  gibi onların da bölümleri vardır, yüksek lisansını tamamladığında o konuda uzman psikolog ünvanını alır.

Toplumda bilinen “psikiyatrist ilaç yazar, psikolog konuşur” yanlıştır. Şu açıdan doğru olabilir psikologlar tıp doktoru olmadıkları için ilaç yazamazlar ve kanunen de yasal değildir.  İnsanı ilgilendiren her türlü durum, ruhsal rahatsızlık psikiyatrinin ve psikolojinin  konusudur. Psikiyatristler hem doktor oldukları için ilaçla tedavi edebilir hem de terapi yapabilirler. Devlet hastanelerinde neden bu şekilde değildir? Sağlık sistemi ve politikaları nedeniyle psikiyatristlerin  devlet hastanelerinde terapi yapmaları imkanı olmamaktadır. Sağlık sistemimizde ne kadar çok hasta (danışan) görülürse o kadar iyi çalışıyormuş gibi göründüğü için ve toplumda bu yönde bilinçlendirildiği için 10 dk da terapi yapmak mümkün değildir , olamaz da ve genelde ilaç tedavisi yapılır. Özellikle devlet hastanelerinde psikiyatristler ve psikologlar hatta sosyal hizmet uzmanı ve psikiyatri servisindeki psikiyatri hemşireleri  ile sağlık personelleri ekip olarak çalışırlar.

Özel muayenecilikte, psikolog da psikiyatrist de terapi yapabilir fakat her ikisinin de ne kadar üniversite ve uzmanlık eğitimlerini almış olsalar da çalıştıkları alanda sertifikalı eğitim programlarından geçmeleri önem arz eder.

  • Psikiyatrinin ilgilendiği alanlar nelerdir?

Daha önce de söylediğim gibi insanın ruh sağlığını ilgilendiren her türlü durum psikiyatrinin konusudur. Bunun içine aşırı sinirlilikten- kıskançlıktan-güvensizlikten, depresyon, panik bozukluk, yeme bozukluklarına,  davranış problemlerinden  her türlü bağımlılıklara (sigara -alkol –madde-kumar- internet)  , gerçekte olmayan varlıklar görmekten- duymaktan, cinsel sorunlara, çift aile ilişkilerine kadar uzanan geniş bir yelpazedir. Çünkü insan ne ile ilgili ise psikiyatri de onunla ilgilidir her şey ile yani, bu nedenle psikiyatriyi din ya da felsefeye benzetebiliriz.

  • Tedavide ilaç mı, terapi mi?

İlaç tedavisi gerektiren psikiyatrik hastalıklar ilaçla yanında terapiler olabilir/ olmayabilir, ilaç gerektirmeyen tedavilerde terapilerle yine yanında zorunlu olmasa da bazen ilaç desteği ile yapılabilir. Tıpta bize ilk öğretilenlerden biri hastalık yok hasta vardır, yani fiziksel hastalıklar için de ruhsal rahatsızlıklar için de bu böyledir, aynı hastalıktan 2 kişi olsa hastalığın seyri, gösterdiği belirtiler, tedavisi, ilaçtan yarar görüp görmediği… (daha birçok faktör sayılabilir) farklı olabilir. Psikiyatrik bir rahatsızlık varsa çözümü için kişinin durumu, fiziksel , ruhsal, sosyal açıdan çok iyi değerlendirilmelidir, içinde bulunduğu duruma göre tedavi planlanmalıdır. Aynı psikiyatrik hastalıktaki örneğin panik bozukluk rahatsızlığı olan iki kişinin hastalığının belirtileri, şiddeti , terapiye uygunluğu , ilaç tedavisine cevabı, hatta yine fiziksel özellikleri, eğitimi, sosyoekonomik düzeyi ..vs gibi birçok sebepten tedavi ve tedavinin sonucu farklılık gösterebilir. Bu nedenle “komşunun ilacını ona iyi geldi diye” kullanmak sakıncalıdır, beklenmeyen bir etki oluşturabilir ya da işe yaramayabilir.

  • Danışanlar nasıl seçim yapmalı?

Öncelikle danışanın rahatsızlığının bir akıl hastalığı mı yoksa herkesin yaşayabileceği, görece daha hafif ruhsal bunalımlar mı olduğunun ayırt edilmesi için öncelikle hekime yani psikiyatriste gidilmelidir. Ağır olabilecek akıl hastalıkları mutlaka ilaçla tedavi edilmelidir çünkü kişi bu dönemde terapi için uygun değildir, kendini ve düşüncelerini yönetebilecek durumda değildir , belki uygun hale geldikten sonra katılabileceği terapiler yine olabilir. Ağır psikiyatrik tablolar dışında psikiyatrist ya kendi terapiye alacaktır, ya da kendi alanı değilse başka bir psikiyatriste ya da psikoloğa yönlendirecektir. Kişi ilk defa psikoloğa gittiğinde de eğer ilaç tedavisi zorunlu olan bir rahatsızlık içinde ise psikolog o kişiyi zaten hekime yönlendirecektir ya da yönlendirmelidir.

  • Terapi ne demektir? Niçin terapiye gidilir?

Terapi, hasta için de, terapist için de bir olgunlaşma sürecidir. Ruhsal yakınmaları olan bir kişi terapiye gittiğinde tabiî ki önce şikayetlerini ayrıntılı olarak anlatır. Bu durum halk arasında “sohbet”  ya da “içini dökmek” olarak nitelendirilse de yanlış bir kullanımdır. Çünkü kişiler arkadaşlarıyla, eş dostlarıyla sohbet ederler, birbirini dinlerler, kendi tecrübelerine göre yol gösterirler. Terapide “sen bunu böyle yap”“bunu böyle yapmalı mıyım?” gibi cümlelerin yeri yoktur. Nasihat içermez. Terapi, terapist ve danışanın da katıldığı birlikte düşünme, olayları değerlendirme, sorunlar ile ilgili çözüm yollarını beraber bulmadır. Danışan kendi sıkıntılarını anlattıkça ya kendisi ya da terapistin yardımıyla çözüm yolları kafasında oluşmaya başlar. Farkındalık ve değişime adım atmakta terapist , danışana yardımcı olur. Değişim tamamlandığında, danışanın sıkıntıları geçmiş, terapi süreci de bitmiş olur. Terapilerin de çeşitleri vardır. Bilişsel-Davranışçı terapi, psikodinamik yönelimli terapi, psikanaliz, gestalt terapisi, destekleyici psikoterapi…vs. Terapistler (psikiyatrist veya psikologlar) bu terapi yöntemlerinden hangi veya hangileriyle çalışıyorlarsa o konuda genelde yıllar süren ciddi bir eğitim sürecinden geçmeli ve bu konuda sertifikaları (yetkinlikleri) olmalıdır. Psikologlar için ayrıca psikometrik değerlendirme (psikolojik- nörolojik testler) uygulayanların, bu testleri yapabilme yetkileri için testlerin eğitimlerine gitmeleri gereklidir.

  • Özellikle sizin ilgi alanlarınız?

Benim ilgi alanlarım; biraz önce bahsettiğim psikiyatrik rahatsızlıkların hepsinin tedavisi, benim de ilgi alanım diğer psikiyatristler gibi, ancak özellikle cinsel terapi ve çift-aile terapisi üzerinde  daha çok çalışmak istediğim için bu yönde eğitimler aldım ve almaya da devam ediyorum. Belli konuda odaklanmak  hem benim için hem danışanlar için daha yol gösterici olacağına inanıyorum.

  • Cinsel terapiye veya aile terapisine kimler , ne zaman gitmeli, biraz bizi bilgilendirir misiniz?

Cinsel sorunlar ya da aile- çift sorunları diğer ruhsal rahatsızlıklar gibi hayatının bir döneminde illaki karşısına çıkıyor insanların. Aslında psikiyatriste başvurmakta diğer psikiyatrik rahatsızlıklar ile aralarında pek bir fark yoktur. Şu açıdan; herhangi bir sorununuz olduğunda, uzun sürdüğünde, kendi çabalarınız ile çözüme ulaştıramadığınızda ve hayatınızın rutinini bozuyorsa duygusal olarak çekilemez- baş edilemez oluyorsa ya da iş hayatı veya sosyal ilişkilerinizi etkiliyorsa , psikiyatriste başvurmanın zamanı gelmiştir.

  • Toplumumuzda kişiler psikiyatriye başvurmaya çekiniyorlar mı? Rahatsızlıkları için alternatif yollar-tedaviler arıyorlar mı?

Kültürümüz, örf ananeler, inancımız  gereği her toplumda yanlış inanışlar ya da şu anki tedaviler bulunmadan önceki tedaviler, danışanlar tarafından bazen tercih edilmektedir. Mesela bizim kültürümüzde ya da çoğu kişinin inancı ile uyuşan, hayal gören- ses duyan, kendi kendine konuşan bir kişiyi önce bir takım varlıklar musallat oldu diye hocaya götürürler, bu toplumsal bir tutumdur, şimdiki çağda azalmakla birlikte bu inanışlar bilinçaltında vardır,  genetik olarak bize önceki nesillerden kodlanmıştır. Fakat zaman kaybından başka bir şey olmayacağı gibi maddi ve manevi sömürülerek kişiye ve ailesine daha büyük yükler getirerek, sonuç alınamadığı ya da daha kötüye gittiği için ,yine bir zaman sonra bizim karşımıza getirilir bu kişiler .Çünkü bu belirtiler ciddi psikiyatrik rahatsızlıklardır ve  çok muhtemel ilaç tedavisi hatta kendine veya başkalarına zarar vermemesi için bir süre gözlem altında bulunması gerekebilir ve hastaneye yatış gerektirebilir durumlardır. Tabi buradan her hastaneye yatırılan kişi, ağır akıl hastalığı var diye anlaşılmasın, bazen sadece gözlem amaçlı, bazen bulunduğu çevreden uzak kalmak hastaya iyi geleceğinden.. gibi başka durumlarda da hastaneye yatırılabilir kişi.

Tabi ki bilimsel olmayan tedavilerin, tedavi adı altında yeri yoktur. Fakat bilimselliği ve yararı kanıtlanmış birçok yöntem de vardır, onlardan burada bahsetmeyeceğim ama yaşam koçluğu, melek terapisi, bazen de teşhiste ya da bilimsel katkı sağlamak için kullanılan görüntüleme yöntemlerinin sanki tedavi ediyormuş gibi danışan ve yakınlarına yansıtılması,  her gün yeni isimlerle her alanda olduğu gibi yanlış işler yapılmaktadır.  İnsanları sömürmeye çok açık bir alandır ruhsal rahatsızlıklar. Danışanların, uzmanlıkları olmayan, eğitimini almamış alanlarda tedavi yapmaya çalışan kişilere gitmemesi, iyi araştırmaları önemlidir. Psikiyatriye ilk başvurduğunda kişinin şikayetlerinin başka diğer fiziksel hastalıklara bağlı olup olmadığı önce sorgulanır, araştırılır.  Bunu sadece eğitimi gereği hekim ayırt edebilir. Bu yüzden dir ki, önce bir hekime yani psikiyatriste başvurmaları önemlidir, durumlarını anlayıp sonra yollarını psikiyatristin önereceği şekilde, kendileri ya da yakınları çizebilirler. (Psikiyatristle, psikologla , psikolojik danışman ile vs..) Ağır akıl hastalıkları daha önce dediğim gibi psikiyatrist kontrolünde olmak zorundadırlar.

  • Bu işin zorlukları ve keyifli yanları nelerdir?

İnsan ve insanın ruh haliyle ilgilendiği için ve kişiye göre çok farklılıklar gösterdiği için bu iş zordur fakat ruhsal sorunlar ya da hastalıklar çoğu zaman fiziksel hastalıklardan daha çok acı ve sıkıntı verir ve kişi, tedaviden yarar gördüğünde minnetini hissettirir bir şekilde,  bu da işimin en keyifli yanıdır, danışanlarımın iyi olup tedaviden yarar sağladığını görmek, herhalde bir sanatçının alkış alması ya da  takdir edilmesi gibi bir şey, bizim de yaşadığımız.

  • Son olarak sizin, izleyenlere söylemek istedikleriniz nelerdir?

Son olarak söylemek istediğim, artık toplumumuz daha bilinçli, eğitimli, daha her şeyin farkında, “psikiyatriste sadece deliler gider” yanlış inancı bitmese de çok azaldı. Herhangi bir konuda hayatında uzun süreli sorun yaşayan, sorunlarına çözüm bulamamış, kendini iyi hissetmeyen, hayatında aksamalara yol açan şartlar olduğunda, psikiyatriste danışmaktan  çekinmemelerini hatırlatmak isterim, yaşadığı sorunların geçici olup olmadığını ya da ilaç tedavisi veya terapi gerektiren bir rahatsızlık olup olmadığını öğrenmek bile kendilerine yol gösterecektir.

Dr. Aslı Funda Kalkay
Psikiyatr, Psikoterapist
BUSINESSCHANNELTÜRK , 30.03.2019

“İDEAL İLİŞKİ YARATIN”

İLİŞKİ, KİŞİNİN DUYUMSAMALARI İLE BAŞLAR. FARKINDA OLMADAN, DAHA ÖNCE GÖRMÜŞ, KOKUSUNU ALMIŞ, SESİNİ DUYMUŞ VE DOKUNMUŞ BİLE OLABİLİRSİNİZ.
İlişkilerde kaç kişi ilk tanıştığı anı çok net hatırlıyor? Biraz düşününce bir an öncesi genellikle vardır. Her bireyin kültürel,
genetik, kişisel, sonradan şekillenen davranış kalıpları, öğretileri, ritüelleri vardır. Kişi, yalnızken bile kendini eleştirir. Sevdiği, sevmediği özelliklerini sorgular. Bazen kendine göre doğru
davrandığı için kendini sever. Bazen yanlış yaptığını düşündüğü için kendine kızar. Hâl böyle olunca bir ilişki yaşamak aslında zorlayıcı, kısıtlayıcı bir durumdur. İdeali ve gerçekte olanı arasında bazen
büyük farklar olabilir. Mükemmel ilişki diye genel bir şey söylemek yanlış olur. Herkes için kendiliğinden belirlenmiş; biraz önce bahsettiğim kişisel şartlara, yaşam şartlarına, çevresel faktörlere,
sosyo-ekonomik duruma vs. özelliklerin iki kişi için ‘dengeli ve istekli uyum çabası’ önemlidir.
İLİŞKİLER NASIL ‘İDEAL’ OLUR?
İlişki içindeki kişiler, birbirlerine karşı güvenli tutum sergilemelidir. Bunun sağlanması için de karşılıklı açık, net, anlaşılabilir söylemlerde bulunmak önemlidir. Sessizlik, çok seslilik, şüphe
ile araştırmacılık, kendini bilerek farklı yansıtmaya çalışma çabası,
‘mış’ gibi yapmak… Bu güven sarsıcı tutumlardan uzak durmak yerinde olur. İlişki içindekilerin bireyselliği, sınırları, bu sınırlarda saygının korunması ve gösterilmesi önemlidir. “Ben bunu
istiyorum, böyle olacak”, “Sen şunu yaparsan, ben de bunu yaparım” ya da diğerinin yerine düşünme, konuşma, karar verme, ilişkiden çok yaptırım belirten sözde sözleşme olarak kalır. Saygı gösterme ve sınırların korunması kendiliğinden olabiliyorsa
ilişki idealdir. Kişilerin çocuklarının da katıldığı ilişkilerde, anne-baba görevini üstlenenlerin, çocuklarla ilgili ortak kararlar alıp uygulamaları, yaşının el verdiği ölçüde çocukları kararlara
katabilmeleri önemlidir. Çocukların kendilerinin önemsendiğini, dinlendiğini bilmesi, yeri geldiğinde takdir edilerek cesaretlendirilmesi; gelişimi ve ebeveyn ilişkilerine uyumu açısından önem taşır. Ayrılık ilişkilerinde de, anne-baba
rolündeki kişilerin birbiri hakkında kötü, yanlış söylemlerde bulunması, çocukların öz güveninde zedelenmeye ve travmaya sebep olarak kişilik bozukluğu gelişimine yol açabilir.

Dr. Aslı Funda Kalkay
Psikiyatr, Psikoterapist
MARİE CLAİRE, NİSAN’19

“ATİPİK DEPRESYONU FARK ETMEK”

Önceleri alışılageldik depresyon belirtilerine uymadığı için atipik depresyon diye adlandırılmasına rağmen, günümüzde olağan ve sık rastlanan bir depresyon türü atipik depresyon.
Öncelikle depresyon nedir diye kısaca bakarsak; kişinin kendisinin bildirdiği veya başkalarınca gözlenen, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde yaşanan çökkün duygudurum ya da bütün etkinliklere yönelik ilginin azalması, bunlardan zevk alamama halidir. Bu durum en az iki hafta boyunca sürüyor olmalıdır. Bu ana belirtilerin yanında bir ilaç, madde ya da başka bir hastalığın etkilerine bağlı olmaksızın uykusuzluk çekme ya da aşırı uyuma, ruhsal ve fiziksel ajitasyon veya yavaşlama, yorgunluk, bitkinlik ya da enerji düşüklüğü, isteğe bağlı olmadan kilo alma ya da verme, değersizlik veya aşırı ya da uygunsuz suçluluk duyguları, düşünmekte ya da odaklanmakta güçlük çekme, kararsızlık, yineleyici ölüm düşünceleri ya da intihar girişimi planı gibi belirtilerden en az beşinin olduğu; işlevselliğin bozulduğu durumları “depresyon” olarak tanımlıyoruz.
Atipik özellikler gösteren depresyon
Depresyon, gidişatının gösterdiği özelliklere göre ayrılır. Bu bir alt sınıflamadır aslında. Psikiyatrlara ve dolaylı olarak danışanlara hastalığın şiddeti, ilaca verdiği cevap, birlikteliği görülen diğer psikiyatrik hastalıklar (bağımlılık vs.), intihar riski, süresi, tekrarlama olasılığı gibi konularda bilgi vererek tedavi ve takip açısından yarar sağlar. Amerikan Psikiyatri Derneği’nin en güncel psikiyatrik teşhis sınıflama sistemine göre bu özellikler; bunaltılı-sıkıntılı, karma özellikler gösteren, melankoli özellikleri gösteren, atipik özellikler gösteren, psikoz özellikleri gösteren, katatoni ile giden, doğum zamanı başlayan, mevsimsel örüntü gösteren şeklinde tanımlanır.
Atipik özellikler gösteren depresyonda ise ana belirti duygudurum tepkiselliğidir. Duygudurumun tepkiselliği, gerçek ya da gerçek olabilecek olaylar karşısında duygudurumda açılmadır. Alışılagelmiş depresyonda çökkünlük veya etkinliklere ilgi azlığından en az biri mutlaka olması gerekirken, atipik depresyonda kişi olumlu bir olay yaşadığında sevinebilir ya da depresyonda değilmiş gibi “normal duygudurum” halini uzun süre devam ettirebilir. Bu ana belirtinin yanında; kilo alımı ya da yemek yeme isteğinde belirgin artma, günde en az 10 saat ya da depresyonda olmadığı döneme göre en az iki saat daha fazla uyuma, kurşun paralizisi denilen günde en az bir saat süren, kollar ve bacaklarda ağırlaşma, işlevsellikte bozulmaya yol açacak düzeyde başkalarından kabul görmemeye aşırı duyarlılık hali belirtilerinden en az ikisi bulunur. Duygudurumun normal halini koruyabilmesi, sevinebilme hali, ağırlık hissi, atipik depresyonun fark edilmesini zorlaştırdığından, yukarıdaki belirtilerden şikâyetçiyseniz, bir psikiyatra başvurmanız önerilir.

Dr. Aslı Funda Kalkay
Psikiyatr, Psikoterapist
PSYCHOLOGİES, NİSAN’19

ERKEN BOŞALMA VE TEDAVİSİ

Erken boşalma, kişinin boşalma (ejakülasyon) refleksi üzerinde bilinçli kontrolünü sağlayamaması, başka bir deyişle; erkeğin boşalmasını (orgazmı) denetleyememesi, istediği süre erteleyememesidir.

Erken boşama çiftinin tipik şikayeti, orgazmın çabukluğudur. Dikkatli değerlendirildiğinde, çoğunlukla bu durumla ilişkili başka bir durum ortaya çıkar. Erkek, orgazma yaklaştıkça genital anestezi olarak tanımlanabilecek bir durum yaşar, aşırı derecede uyarıldığında, genellikle cinsel duyumlarına yönelik algısı yoktur ya da azdır. İlk cinsel birleşme deneyiminde, kişinin öncesinde kıyaslama yapacağı bir durum olmadığından genelde kontrol edilip edilemeyeceği ile ilgili bir farkındalığı yoktur. İlerleyen deneyimlerinde, boşalma kontrolü kazandıktan sonra, daha önceden yaşamadıkları hazzı ve doyumu yaşadıklarını ifade ederler.

Önceleri, iki tip erken boşalma tanımlanmıştır. A tipi sık görülen, cinsel dürtüsü yüksek, uyarılma (ereksiyon) sorunu olmayan, hiçbir zaman boşalma kontrolü iyi olmamış, genç yaş grubu ve B tipi ileriki yaşlarda ortaya çıkan, uyarılma bozukluğuyla ilişkili, öncesinde boşalma kontrolünün iyi sağlandığı dönemden sonra görülen ki , bu grup artık sertleşme bozukluğu (erektil disfonksiyon) olarak değerlendirilmektedir.

Cinsel deneyim eksikliği, boşalma ile ilgili mitler ( doğru sanılan yanlış bilgiler), erken boşalmayı özendiren paralı cinsel ilişkiler gibi faktörler, erken boşalma nedenleridir.

Erken boşalma çiftin ikisini birden etkilemektedir ki, erkekte; sertleşme bozukluğu, cinsel isteksizlik, kadında; orgazm bozukluğu, cinsel isteksizlik gibi ikincil bir cinsel işlev bozukluğuna neden olabilmektedir.

Cinsel hayatın olumsuz etkileri, öngörülebileceği şekilde çiftler arası ilişki sürecine de yansımakta ve çatışmalara, ayrılıklara neden olabilmektedir.

Geciktirici sprey, krem, prezervatif kullanımı, alkol, antidepresan gibi ilaçlar kullanılarak boşalma süresini uzatma çabaları, erken boşalma yaşayan erkeklerde sık görülür. Bu sayılan yöntemler, cinsel hazzı azalttığı gibi, kesin ve kalıcı tedavi de sağlamaz. Bu sorunun tek, kesin ve kalıcı tedavisi, bu konuda eğitim almış terapistler tarafından yapılan cinsel terapiler ile boşalma kontrolünün öğrenilmesidir. Kişi bir kez boşalma kontrolünü öğrendiğinde, sorun kalıcı şekilde ortadan kalkmaktadır.

Dr. Aslı Funda Kalkay
Psikiyatr, Psikoterapist
MEN’S HEALTH, MART’19

KADINLARDA CİNSEL İLİŞKİ YAŞAMA KORKUSU; VAJİNİSMUS

Vajinismus, vajina girişini çevreleyen kaslarda meydana gelen, cinsel birleşme sırasında ortaya çıkan istemsiz kasılmadır. Vajinismuslu kadınların cinsel organı anatomik olarak normaldir, ne zaman cinsel birleşme ya da jinekolojik muayene girişiminde bulunulsa, vajina öyle sıkı bir şekilde kapanır ki, vajinaya giriş imkansız olur.

Vajina girişindeki bu kasılma, vajinismuslu kadınlarda korkuyu ve kaçınmayı beraberinde getirir, cinsel birleşme girişimlerinin moral bozucu ve acı verici olmasına neden olur ki, bazen bu durum vajinismustan önce gelir.

Cinsel birleşme girişimleri, kadında fiziksel acı hissetmenin yanında, korku, küçük düşme, hayal kırıklığı ve yetersizlik duygusuna neden olur. Partneri tarafından terk edilme korkusunu da beraberinde getirebilir.

Vajinismuslu kadınlar, acı verici duygulardan kaçınmak için zaman içinde , her türlü cinsel karşılaşmadan uzak durmaya çalışırlar. Cinsel birleşme teşebbüsü, kadında yoğun bir kaygı, sıkıntı, ve öfke yaratır. Ancak bu girişimler ortadan kalktığında kadının kaygısı hafifler, bu durum kaçınma davranışını güçlendirir ve vajinismusun devam etmesine olanak sağlar.

Vajinismus, cinsel birleşmeyi imkansız hale getirdiği için, sadece kadın üzerinde değil, partneri üzerinde de örseleyici boyutta psikolojik etkide bulunabilmektedir. Partner, cinsel birleşme olamamasından dolayı hayal kırıklığına uğrayabilir ya da bu durumu reddedilme olarak algılayabilir. Partnerin cinsel fonksiyonları etkilenmeyebilir, bazen de kadının rahatsızlığına ikincil olarak gelişen, uyarılmama (ereksiyon kaybı) yaşayabilir.

Çiftler arasındaki cinsellikle ilgili olumsuz duygular ve davranışlar, çiftin cinsellik dışı ilişkisini de etkilemekte, ilişkide çatışmalara, bazen şiddete veya ilişkinin bitmesine sebep olabilmektedir.

Vajinismus nedenlerine bakacak olursak; cinsel eğitimsizlik, kadınların kendi cinsel organlarını tanımamaları, cinsellikle ilgili kültürel, tutucu değer yargıları, cinsel mitler (doğru sanılan yanlış inanışlar), yine kültürel olarak bekaret kavramına verilen abartılı önem, cinsel deneyimin aşamalı gelişmeyip doğrudan cinsel birleşme ile başlaması gibi faktörleri sayabiliriz.

Vajinismuslu kadınlarda çok düşük olasılıkla cinsel birleşme olmadan da gebe kalınabilir, genellikle sezeryan ile doğum yapılır.

Vajinismusun herhangi bir ilaç ya da ameliyat, anestezi altında birleşme denemesi gibi travmatik uygulamalar ile tedavisi mümkün değildir. Cinsel tedaviler konusunda uzman ve deneyimli terapistler tarafından yapılan cinsel terapiler ile tedavi edilebilir. En kolay tedavi edilebilen cinsel işlev bozukluğudur.

Dr. Aslı Funda Kalkay
Psikiyatr, Psikoterapist
MARİE CLAİRE, MART’19

CİNSEL SAĞLIK

Hayatının bir döneminde, her 3 kişiden 1’i, herhangi bir cinsel sorun yaşamaktadır.

Kadınlarda en sık cinsel sorun; cinsel isteksizlikken, erkeklerde en sık erken boşalma görülüyor.

Vaginismus (vajinadaki kasların istemsiz kasılması sonucu cinsel birleşme olamaması), her 10 kadından 1’inde görülüyor.

Erken boşalma, her 10 erkekten 2-3’ünde görülüyor.

Psikiyatrik rahatsızlığı olmayıp, cinsel sorun yaşayanlarda, cinsel terapi yapılmalıdır.

Psikiyatrik ilaçlar, cinsel sorunların tedavisinde tercih edilmezler, nadiren (bazı özel durumlarda) kullanılabilirler.

Cinsel terapiler, bu alanda yetkin bir psikiyatrist ve/veya psikolog tarafından yapılmalıdır. Yetkin olmayan, branş dışı kişilerce yapılan uygulamalar, tedavi gören kişilerin hem ruhsal hem bedensel sağlığı açısından kötü sonuçlar doğurabilir.

Psikiyatrik rahatsızlığı olan her 3 kişiden 2’sinde cinsel sorunlar görülüyor.

İlaçla tedavi edilmiş depresyonlu kişilerde, cinsel sorunların, tedavi edilmeyen depresyonlu kişilerden daha fazla görüldüğü saptanmıştır.

Psikiyatrik ilaçların cinsel yan etki yapma oranı %30-70 olarak saptanmıştır. Cinsel ilişkinin daha çok, orgazm ve istek aşamalarını etkilediği görülmüştür. Erkeklerde bu yan etkilerin daha sık, kadınlarda daha şiddetli görüldüğü saptanmıştır. Bu yan etkilerin %10 olarak ilaç tedavisinin ileri aşamalarında kişi tarafından tolere edilebildiği görülmüştür.

Toplumda, bir psikiyatrik ilaç, bir kişide cinsel yan etki yaptıysa diğerleri de yan etki yapacak diye yanlış bir inanış vardır. Ve bu yüzdendir ki;

Psikiyatrik rahatsızlığın tedavisi amacı ile başlanılarak, kişide, cinsel yan etki yaptığı durumlarda da tedavinin farklı yönde planlanması için, yine bir psikiyatriste başvurmak gereklidir.

Panik (Atak) Bozukluk

Beklenmedik şekilde başlayan ,yoğun iç sıkıntısı, korku, heyecan gibi ruhsal belirtinin yanında, çarpıntı, nefes darlığı, vücutta uyuşma, ateş basması, üşüme-titreme gibi birçok fiziksel belirtinin de eşlik edebileceği , vücudun alarm durumudur. Atak sırasında en sık kalp krizi geçireceğim, felç geçireceğim ya da aklımı kaybedeceğim endişesi görülür. Bu duruma sebep olabilecek herhangi bir fiziksel hastalık ya da madde-ilaç saptanmadığında tehlikeliliği yoktur, atak, bir süre sonra kendiliğinden geçecektir, tekrarlama olduğunda veya kişinin hayatını etkiler duruma geldiğinde psikiyatrik tedavi yapılmalıdır.