İLİŞKİ, KİŞİNİN DUYUMSAMALARI İLE BAŞLAR. FARKINDA OLMADAN, DAHA ÖNCE GÖRMÜŞ, KOKUSUNU ALMIŞ, SESİNİ DUYMUŞ VE DOKUNMUŞ BİLE OLABİLİRSİNİZ.
İlişkilerde kaç kişi ilk tanıştığı anı çok net hatırlıyor? Biraz düşününce bir an öncesi genellikle vardır. Her bireyin kültürel,
genetik, kişisel, sonradan şekillenen davranış kalıpları, öğretileri, ritüelleri vardır. Kişi, yalnızken bile kendini eleştirir. Sevdiği, sevmediği özelliklerini sorgular. Bazen kendine göre doğru
davrandığı için kendini sever. Bazen yanlış yaptığını düşündüğü için kendine kızar. Hâl böyle olunca bir ilişki yaşamak aslında zorlayıcı, kısıtlayıcı bir durumdur. İdeali ve gerçekte olanı arasında bazen
büyük farklar olabilir. Mükemmel ilişki diye genel bir şey söylemek yanlış olur. Herkes için kendiliğinden belirlenmiş; biraz önce bahsettiğim kişisel şartlara, yaşam şartlarına, çevresel faktörlere,
sosyo-ekonomik duruma vs. özelliklerin iki kişi için ‘dengeli ve istekli uyum çabası’ önemlidir.
İLİŞKİLER NASIL ‘İDEAL’ OLUR?
İlişki içindeki kişiler, birbirlerine karşı güvenli tutum sergilemelidir. Bunun sağlanması için de karşılıklı açık, net, anlaşılabilir söylemlerde bulunmak önemlidir. Sessizlik, çok seslilik, şüphe
ile araştırmacılık, kendini bilerek farklı yansıtmaya çalışma çabası,
‘mış’ gibi yapmak… Bu güven sarsıcı tutumlardan uzak durmak yerinde olur. İlişki içindekilerin bireyselliği, sınırları, bu sınırlarda saygının korunması ve gösterilmesi önemlidir. “Ben bunu
istiyorum, böyle olacak”, “Sen şunu yaparsan, ben de bunu yaparım” ya da diğerinin yerine düşünme, konuşma, karar verme, ilişkiden çok yaptırım belirten sözde sözleşme olarak kalır. Saygı gösterme ve sınırların korunması kendiliğinden olabiliyorsa
ilişki idealdir. Kişilerin çocuklarının da katıldığı ilişkilerde, anne-baba görevini üstlenenlerin, çocuklarla ilgili ortak kararlar alıp uygulamaları, yaşının el verdiği ölçüde çocukları kararlara
katabilmeleri önemlidir. Çocukların kendilerinin önemsendiğini, dinlendiğini bilmesi, yeri geldiğinde takdir edilerek cesaretlendirilmesi; gelişimi ve ebeveyn ilişkilerine uyumu açısından önem taşır. Ayrılık ilişkilerinde de, anne-baba
rolündeki kişilerin birbiri hakkında kötü, yanlış söylemlerde bulunması, çocukların öz güveninde zedelenmeye ve travmaya sebep olarak kişilik bozukluğu gelişimine yol açabilir.
Dr. Aslı Funda Kalkay
Psikiyatr, Psikoterapist
MARİE CLAİRE, NİSAN’19